Hindistan! Şayet ilk kez ziyaret edeceksiniz, sizleri hayretler içinde bırakacak, dünyanın en ilginç, en renkli, en egzotik ülkesi..
Bu ülkeye seyahat edecekseniz, şahit olacaklarınızı yargılamadan, ülkeyi ve kültürü her yönüyle kabul ederek, gerçek bir gezgin kültürü ile hareket etmeli.. Şu bir gerçek ki India; çıtkırıldım, nanemolla, konfor arayan turistlere uygun bir destinasyon değil.. Lüks, gösteriş, yüksek standart arayan Dubai’ye ya da herhangi bir Avrupa ülkesine seyahat edebilir. Zira Hindistan’ın gerçekleri de vaatleri de bambaşka..
Yazının devamını okumaya başlamadan önce, bu güzel ülkede rehberlik yaparken motivasyonumu yüksek tutmama yardımcı olan güzel bir Bollywood şarkısının sizlere eşlik etmesini istiyorum.
Yoksulluk
Perişan halleriyle evsizler, dilenciler, açlıktan hali dermanı kalmamış insanlar çıkacak karşınıza.. Aile ekonomisine katkıda bulunmak için, zayıf bedenlerine tezat işlere koşan çocuklar göreceksiniz. Kirli yüzlerini aydınlatan ‘’bir çift yıldızı’’ yüzünüze dikerek ekmek, su ya da para isteyecekler.
Varoşlar
Hindistan dünyanın en büyük varoş mahallelerine ev sahipliği yapıyor. Slumdog Millionaire filminin çekildiği Mumbai’deki Dharavi Varoşları, dünyanın en büyüklerinden biri. Bu tarz mahalleler, ‘baraka’’ bile demeye dilimin varmadığı, muşamba veya tenekelerle oluşturulmuş derme çatma evlerden oluşuyor.. Bu tabloya, Bob Ross misali yolun kenarından akan küçük, lağımlar da ekleyelim.
Hijyen
Lağım demişken; her türlü umumi alanda, umursamadan, göz önünde ihtiyacını gideren insanlara ne demeli? 🙂 Öyle ki, ortalama 600 milyon insanın evinde tuvalet yok.. İhtiyaçlarını kamusal alanlarda gideriyorlar.. Bazen kaldırımdaki yaya trafiğine aldırmadan yol kenarında, bazen plajlarda.. Yollarda uzayıp giden lekelere basmamak için Mario oyunundaki gibi zıplaya zıplaya yürüyorsunuz.. Bir sabah, Mamallapuram’da, yeşillikler içerisindeki otelimde, erkenden uyandım. Güneşin ilk ışıklarının vurduğu odamda, manzaranın tadını çıkarmak için perdelerimi açtığımda, penceremin tam karşısında arkası dönük bir şekilde çömelmiş tuvaletini yapan (bir yandan da sigarasını tellendiriyordu) bir Hintli ile karşılaştım. Ve bu bana Hindistan’ın ‘’sana da günaydın canım!’’ deme şekliydi.:) Aşağıda paylaşmış olduğum videoda ise dünyanın en büyük açık hava tuvaleti olan Mumbai sahillerini görebilirsiniz:)
Hindistan’a dair en, en, en unutulmaz anılarımdan birini de Kalküta’da yaşamıştım. Yerel rehberimin olmadığı günlerden birinde, Sömürge Hindistanı’nın 19. Yüzyıldaki başkenti Kalküta’da şehir turu yapıyordum.. Programımda meşhur Çiçek Pazarı da vardı ancak ana dili Bengalce olan ve İngilizce bilmeyen kaptanıma bir türlü nereye gitmek istediğimi anlatamıyordum. Çok şükür ki Google Translate’te Bengalce seçeneğinin olduğunu farkettim ve böylece gitmek istediğim yeri tarif ettim. Kalkütalı kaptan ‘’işte burası’’ diyerek bizi indirdiği noktadan muhteşem bir tarihi kolonyal binanın içine girdik.. Büyükçe bir meydanın ortasında bulunan dört cepheli devasa yapının içinde çiçek dolu standlarla karşılaşmayı umut ederken hayatımın şokunu yaşadım. Büyük bir alanın sol köşesinde ‘’açık hava berberleri’’ (evet böyle de bir gerçek var) işlerini yaparken, sağ cephede kapısı olmayan; temiz su yüzü görmemiş ‘’açık hava tuvaletleri’ (evet, böyle de bir şey var) ile karşılaştım. Tam karşımızda ise onlarca ahşap standın üzerinde çengellere asılmış küçük baş hayvan etleri ve ellerinde satırları ile 40 derece sıcakta etleri doğrayan kasaplar ver yerlerde başkaca hayvan leşleri vardı.. (Buzdolabı asla kullanılmıyordu..) Ortamdaki kokuyu hayal bile edemezsiniz. Bir film kurgusu olsaydı senaristinin akıl sağlığından şüphe ettirecek bu fantastik tabloya bir de ‘’çiçek pazarı’’ arayan ben zavallı rehberi ekleyelim..:)) Ezcümle, yolcularımla beraber ağızlarımızı kapatarak, dehşet içinde dışarı kaçmış, bir süre yemyeşil suratlarla gezmiştik.
Peki Hindistan yalnızca bunlardan mı ibaret? Bu ülke gezginlere neler vaad ediyor da tüm bu gerçeklere rağmen -belki bazılarına göre bunlar için- dünyanın en çok ziyaret edilen ve şüphesiz en merak edilen ülkelerinden biri? Bu sorunun kısa ve objektif bir yanıtı olmasa da benim, kendimce, ‘’yine giderim ‘’, ‘’iyi ki!’’ deme sebeplerim var.. Şöyle ki;
– Öncelikle Hindistan bir kültür vahası! Başlı başına bir kıta büyüklüğünde olduğu için farklı coğrafi bölgeler arasında dil, yaşam tarzı, gelenekler, mutfak kültürü, mimari vs çok belirgin değişkenlikler gösteriyor ve tek bir ülke sınırları içinde bunca farklı kültürün tek bir potada bulunması son derece hayranlık uyandırıcı..
– Hinduizm, Budizm, Jaynizm, Sihizm gibi kadim din ve felsefelerin doğduğu, hala yaşatıldığı, ayrıca onlarca farklı medeniyetin iz bıraktığı bir ülke.. Bu izleri ülkenin dört bir yanına serilmiş tapınaklarda, kalelerde, saraylarda, kilise ve camiilerde, kadim şehirlerde keşfedebilirsiniz.
-Söz konusu kültür cümbüşünün yansımalarını, daha önce hiç tatmadığınız farklı baharatların dokunuşuyla tatlandırılmış egzotik yemeklerde de deneyimleyebilirsiniz. Hindistan mutfak kültürü yine bölgelere göre değişkenlik göstermekle beraber, genel olarak baharatlı tatlarla karakterize edilir. Siyah çayı hazırlarken bile; içine kakule, karanfil, tarçın, anason, zencefil gibi baharatlar eklerler.. Ne var ki; bizim insanımızın farklı lezzetler konusunda tutucu olduğunu düşünüyorum. (Yurt dışı turları yapan rehberler bilirler ki Hindistan, bu açıdan, Türk gruplarla zorluk yaşanabilecek destinasyonlardan biridir.) Ama benim gibi -hijyenik koşullarda hazırlandığı müddetçe- farklı lezzetlere açık biriyseniz bu ülke sizi mutlu edecek!
-İnsanlar barışçıl, samimi, misafirperver ve meraklı ve eğlenceli.. Dans ve müzik hayatın her alanında hissediliyor.. Sanatın beslendiği toplum yaşamında; dans ve müzik, ibadetlerin, festivallerin ve doğumdan-ölüme bir çok dönüm noktasının olmazsa olmazıdır.. Öyle ki Hindu mitolojisinde, dans ederken tasvir edilen Nataraja (Sanskritçe’de Dansın Efendisi demek) isminde bir tanrı bile var.. (Bkz Shiva’nın kozmik dansı) Bollywood filmlerinde de hayatın bir anlığına müzikal showlara dönüştüğünü, aktör ve aktrislerin rengarenk geleneksel kıyafetleri içinde oradan oraya savrularak dans ettiğini görmüşsünüzdür..:)
– ‘’Spiritüel yolculuk’’, ‘’mindfulness’’, ‘’ayurveda’’ gibi konulara ilginiz varsa, inzivaya çekilerek kendi içinize döneceğiniz ya da keşiş yaşamını tecrübe edebileceğiniz çok sayıda merkeze (bkz. ashram) ev sahipliği yapıyor.. Neticede, India, yoga ve meditasyonun da doğduğu topraklar..
-Fotoğraf çekmeyi sevenler için Hindistan çok cazip bir destinasyon. Fotoğraf makinenizi gün boyunca çantanıza koymak istemeyecek, her an her yerde aklınızı alacak karelerle karşılacaksınız.
-Hindistan, kuzeydeki Thar Çölü’nden, karla kaplı Himalayalara; fillerin, kaplanların, leoparların özgürce gezindiği vahşi yaşam alanlarından Goa kumsallarına kadar coğrafi açıdan çok farklı özellikler gösteren bölgeleri bünyesinde barındırıyor. Yerkürenin birbirinden ilginç egzotik türlerine ev sahipliği yapıyor..
Hindistan, tüm bu paylaştıklarıma rağmen, bir başkasının gözüyle, bir diğerinin sözüyle anlaşılabilecek bir ülke değil.. Herkesin bir Hindistan’ı var.. Kimine göre ‘’bir daha asla!’’.. Kimine göre ‘’yine, yeniden!’’. Gitmek istemezseniz bahaneler, görmek isterseniz nedenler çoktur.. Yeryüzünün renklerine gönül vermiş bir gezgin için ise ‘’olmazsa olmazdır’’.. Sevgiyle kalın.. Namaste.