2018 yılının 14 Şubat’ında, 3 kadın yolcumdan oluşan mini grubumla Mumbai Chhatrapati Shivaji (‘’çatrapati şivaji ‘’diye okunur) Havalimanı’ndayım.. Sabah saat 06.30.. (İstanbul’dan 2.30 saat ilerideyiz..) Bir önceki yazımın konusu olan; döviz bürosu’nda göz göre göre bırakmak zorunda kaldığım 50 doları artık düşünmüyorum bile. Bireysel gelmiş olsam -paranın meblağı söz konusu olmaksızın- sonuna kadar direnirdim. Çünkü turistleri hedef alan bu kandırmacaya sessiz kalarak, böyle insanların ekmeğine yağ sürmüş ve bu tezgahı sürdürmeleri için cesaret vermiş oluyoruz.. Her tecrübe bir öğretmendir ve bu deneyimden süzdüğüm bilgiyi, zihnimin ‘’Hindistan Seyahatinde Dikkat Edilecekler’’ klasörüne atıyorum. Şimdi aklım tamamen bu ülkedeki ilk günümüzü dolu dolu, verimli geçirebilmekte..
Hindistan gezimiz boyunca tur ve transferlerimizi gerçekleştirecek araç şirketi ile çok önceden yapılan organizasyona göre, transfer aracımız belirlenen saatte bizi havalimanından alıp şehir merkezindeki otelimize götürecek. Churchgate Bölgesi’ndeki otelimiz havaalanına yalnızca 25 km uzaklıkta.. Hesaplarıma göre 10.00’da başlayacak olan şehir turumuzdan evvel bir kaç saat dinlenebileceğiz.. (Yazar burada henüz Mumbai trafiği ile tanışmamıştı.)
Mesleğe başladığım ilk yıllarda Hintlilerle çok fazla tur yaptığım için, buluşma ve hareket saatine riayet etmediklerini biliyorum.. Bu duruma mizahi bir yaklaşımla Indian Standart Time ya da Hint Saati diyorlar..Burada birisi ile buluşacaksınız Hint Saati’ne göre hareket etmeniz lazım; yani buluşma saatinden 45 dk -1 saat gibi bir süre sonrası için plan yapmalısınız.. Ayrıca kast sisteminin hala var olduğu ülkede, buluşmalara geç gelmek bir statü göstergesi.. Türkiye’de Hint turistlere rehberlik yaptığım turlarda, 8.30’daki buluşmaya öğlene doğru gelen gruplarım oldu. (True Story!) Bu sebeple, uçak iner inmez bizi karşılayacak olan kaptanı en az 3-4 kere arayarak buluşma yeri ve saatimiz konusunda teyitleşmeye çalıştım.
Sürücü ve transfer görevlilerinin, ellerindeki tabelalarla, çıkış yapan yolcuları karşıladığı kısımdayız.. Teker teker okuduğum isimler arasında kendiminkini göremiyorum. (Bingo!) Belki gözden kaçırdım diyerek tekrar, tekrar bakıyorum ama nafile.. Belli ki şoförümüz başka yerde bekliyor -yani umarım-.. Defalarca arıyorum, cevap yok.. Oysa daha bagajlarımızı alırken haberleşmiştik.. Bizi beklerken, aracın içinde uyuyakalmış olması ihtimaline karşı ısrarla çaldırsam da telefonu açan yok. Aracı gönderecek olan firmaya da ulaşmayı deniyorum ama sabah çok erken olduğu için ofis henüz açılmamış.. Yolcularım zaten uykusuz geçen uçak yolculuğundan sonra çok yorgunlar. Oldukça tempolu geçecek koca bir gün bizleri bekliyor ve otele zamanında varıp tur öncesi dinlenebileceğimiz o bir kaç saate hepimizin ihtiyacı var..
İş taksi bulmaya kadar gidecek gibi fakat Mumbai’de bir yabancı olarak havalimanı taksileriyle pazarlık yapmak isteyeceğiniz en son şey olur. Bir yandan çözüm ararken, diğer yandan anı kaçırmamak adına meraklı gözlerle etrafı süzüyorum. Yıllardır hayallerimde kurguladığım, görebilmek için fırsat kolladığım Hindistan’dayım!! Havalimanından çıkıp, şehrin renklerine ve seslerine karışmak için can atıyorum.. Fakat kaptana ulaşmaya çalışırken yarım saat geçti bile. Kaptandan umudu kesip son bir kez daha şirketini aramayı deniyorum. O da olmazsa mecburen bir taksi bulup ölümüne pazarlık etmek için Şoför Nebahat moduna bürünmeye hazırım. Zira alışveriş söz konusu olduğunda, yerliler dahi burada pazarlık etmeden kesenin ağzını açmıyorlar. Gezginlere yönelik hazırlanmış seyahat sayfalarının çoğunda ‘’Hindistan’da Nasıl Pazarlık Edilir?’’ başlıklı yazılarla karşılaşırsınız.. Satıcının ilk söylediği fiyatın yarısından fazlasını ödememek ve satın alma konusunda istekli görünmemek gibi –bizim ülkemize gelen turistlerin de dikkat etmesi gereken- bazı ipuçları var.. Eğer satıcı sizin söylediğiniz fiyata düşmüyorsa, pazarlığı bırakıp dükkandan ayrılırken arkanızdan ısrarla gelip daha düşük rakamlara sizi ikna etmeye çalışacaktır.. O yüzden burada alışveriş yapacaksınız bu türden tiyatrolara hazırlıklı olmakta fayda var 🙂
Derken araç firması yanıt veriyor -şükürler olsun!- ve başka bir araç göndereceklerini söylüyorlar.. Akabinde 20-25 dakika daha bekledikten sonra yeni sürücümüz ufukta beliriyor ve nihayet Churchgate Bölgesi’ndeki otelimize varmak üzere yoldayız..
Kornaya basarsan daha çok beklersin..
Sürücünün solundaki koltuğa kurulup (trafik soldan akıyor) şehre giden yolu izlemeye başlıyorum.. İstikamet, ülkenin batısında bulunan, Arap Denizi kıyısına konuşlanmış olan Mumbai, nam-ı diğer Bombay! Nüfusu 30 milyona yaklaşan Yeni Delhi’den sonra ülkenin en büyük 2.şehri Mumbai.. 2019 verilerine göre şehrin nüfusu: 20,185,06O..
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen trafik yoğun.. İstanbul trafiğinden şikayet edenlerin Mumbai trafiğini görünce şükretmeleri gerek.. 2019 TomTom Trafik Endeksi’ne göre dünyada en fazla trafik sıkışıklığının yaşandığı dördüncü kent. Okuduğum bir gazete makalesine göre, Kentte sürücüler yılda fazladan sekiz gün 17 saatini trafikte geçiriyormuş..
Ayrıca trafik akışının yalnızca bu ülkeye özgü bir mantığı var. Hintli sürücülerin hepsi aralarında sessiz bir mutabakat varmış gibi; başka ülkede olsalar trafiği birbirine katacak hamleler yapmalarına rağmen, kaotik bir düzen oluşturmuşlar. Bütün araçların arkasında ‘’Horn, OK pls’’ (Lütfen korna çalınız) yazıyor ve herkes ama herkes kavşaklara girişte, sollama yaparken, köşeyi dönerken diğer araçları uyarmak adına sürekli korna çalıyor. Ve daha da enteresanı; o kornaya kırmızı ışıkta beklerken bile basılıyor!! Dünyanın en kalabalık metropollerinden biri olan kentteki gürültü kirliliğinin boyutunu bir hayal edin şimdi.. yüzlerce araçtan aynı anda yükselen fasılasız korna sesleri !! Geçtiğimiz günlerde, Mumbai otoriteleri korna seslerinden kaynaklanan gürültü kirliliğini kontrol altına almak için ilginç bir uygulamayı hayata geçirdiler.. Yeni sistemde, trafik lambalarına ses ölçme cihazları yerleştirildi. Trafik ışıkları, korna seslerinin 85 desibeli aşması halinde sıfırlanıyor ve sürücüler trafık lambalarında daha fazla beklemek zorunda kalıyor.. Mumbai polisinin hazırladığı tanıtım videosu “dünyanın korna çalma başkentine hoş geldiniz” sözleriyle başlıyor.. Videoda desibel ölçerin yerleştirildiği bir trafik ışığında, yeşilin yanmasına birkaç saniye kala ses seviyesi 85 desibelin üstüne çıkıyor ve sayaç sıfırlanarak yeniden 90 saniyeden geri saymaya başlıyor.. Bu sırada sürücülerin şaşkın bakışları arasında ışıkların üstündeki ekranda “Ne kadar çok çalarsan o kadar çok beklersin” yazısı beliriyor. Dahice! (Uygulamanın tanıtım videosunu şuradan izleyebilirsiniz; https://www.youtube.com/watch?v=Bt4ZXNaPGic)
Yollar çift şeritli olduğundan, bilhassa sollamalar insanın yüreğini ağzına getiriyor. Sollamaya çıktığımızda, karşıdan gelen araçla bir an burun buruna geliyor ve ani bir hamle ile kendimizi solladığımız aracın önüne savurmaya çalışırken son anda çarpışmaktan kurtuluyoruz.. Uzun yolculuklarda sürekli korna sesi duymayı, sollama yaparken karşıdan gelen araç ve solladığınız araçla 3’lü şeritler oluşturmayı, savrulmayı önce yadırgıyor sonra alışıyorsunuz.. (Bir süre sonra bu durum benim için eğlenceli olmaya başlasa da grubumdaki misafirlerin ani çığlıkları gezimize adrenalin katıyordu.)
Havada kirlilikten mi nemden mi kaynaklandığını bilemediğim bir sis bulutu var.. Gökyüzü mavi değil, gri bir örtüyle kaplı.. Ve işte körfezin diğer yakasında gökdelenlerin ve diğer yüksek binaların silüetleri beliriyor. Körfeze yaklaştığımız sırada insanın içine işleyen bir lağım kokusu selamlıyor bizi, teklifsizce aracımıza ve ciğerlerimize doluyor.. Kimse sızlanmıyor, şikayet etmiyor.. Hindistan’ı yargılamadan sessizce tecrübe ediyoruz..
Nihayet otelimize vardık.. Herkes yorgunluktan dökülüyor. Resepsiyondan yarım saatlik bir fresh-up için iki oda istiyorum. Acenta yetkilimizin İstanbul’dan Mumbai’ye taşınmış eski bir arkadaşı olan Ahmet Bey, Mumbai’de geçireceğimiz iki gün boyunca yerel rehberimiz ile beraber bize eşlik edecek. Ekiple buluşana kadar kahvaltıyı aradan çıkarmak için uygun bir mekan arayışına giriyorum. Ülkenin en meşhur ve en prestijli otellerinden Taj Hotel’in alt katındaki Starbucks’ta karar kılıyoruz. Mumbai’ye gelen dünyaca ünlü isimlerin de (Mick Jagger, Prince Charles, Brad Pitt, Angelina Jolie, Obama, Hillary Clinton) tercihi olan Taj, Hindistan’ın ilk 5 yıldızlı oteli.. Konumu, ihtişamıyla sıradan bir konaklama tesisinden öte şehrin en ikonik yapılarından. Hindistan’ın sanayi ve finans devi meşhur TATA ailesinin büyük dedesi tarafından 1903 yılında inşa edilmiş. Arap Denizi ve Hindistan’a Giriş Kapısı’na yakın konumuyla Mumbai’nin kalbi diyebileceğimiz bir noktada olan oteli, Nat Geo People kanalının ‘’Hotel Mumbai’’ isimli belgeselinde izlemiştim. Belgeselin tanımında otelden şöyle bahsediliyordu:
‘’ Bombay’daki Taj Mahal Sarayı’nın, Hindistan’ın en eski oteli olmasından dolayı mitolojik bir statüsü var. Burası Bollywood ve Hollywood yıldızlarının, uluslararası önem taşıyan insanların ve sosyete mensuplarının 1.500 kişilik bir ekip tarafından ağırlandığı efsane bir yer. Günlük çalışma düzenine tanıklık edebileceğimiz ve birinci ağızdan hikayeler dinleyeceğimiz otelde, çalışanların “Misafirimiz Tanrı’dır” sözünü nasıl yerine getirdiğini yakından göreceğiz.’’
Misafir Tanrıdır!
Starbucks’a girmeden evvel, çantalarımız güvenlik noktasında didik didik aranıyor. Çünkü..
Çünkü tarihe ‘’2008 Mumbai Saldırıları’’ olarak geçen bir dizi terör olayının gerçekleştiği yerdeyim.. 10 sene evvel Türk basınında da geniş yankı bulan bu acı olayın yaşandığı otele girerken olayı bir kez daha anımsıyorum.. Kendilerine Leşker-i Tayyibe adını veren Radikal İslamcı teröristler, bir zodyak botla Taj Hotel’in önündeki kıyıya geldiler.. Tarihi ‘Hindistan Kapısı’ ndan geçerek Taj Otel’e ulaştılar ve otelde konaklayan misafirleri ve çalışanları rehin alıp, bir çoğunu acımazsızca katlettiler. (Benim gibi aksiyon-gerilim türü filmleri seviyorsanız, bu olayın konu alındığı Hotel Mumbai filmini izlemenizi tavsiye ederim.)
Bütün dünyayı şaşırtan şey ise; otel çalışanlarının gizli kaçış yollarını bilmelerine rağmen, otel misafirlerinin hayatlarını kurtarmak için kendi canlarını hiçe sayarak otelden ayrılmamaları olmuştu.. Bunun sebebi, Taj Hotel çalışanlarının aldıkları eğitimlerin temelinde geleneksel bir motto olan ‘’Misaifir’ tanrıdır” anlayışı var. Hinduların, Taittiriya Upanishad ismindeki kutsal metinlerinde ‘’Atithi Devo Bhava’’ yani ‘’Misafir, Tanrı’dır’’ ifadesi geçiyor. Bugün bile Hintliler, köklerini kutsal metinlerden alan bu geleneksel anlayışla, misafirlerini ağırlarken, tıpkı tanrılarına ibadet ederler gibi, ritüellerde izledikleri adımları uygularlarlar. Misafirin ağırlanacağı ortam önceden güzel kokular ve çiçeklerle donatılır. Bu ritüelin olmazsa olmazı yiyecek ikramıdır. Öyle ki, tanrılarına sundukları adak yiyeceklerin aynısını (çeşitli meyveler, tatlılar vs) misafirlerine de sunarlar.. Bir ara, turizm otoriteleri, Hindistan’a gelen turist sayısını arttırmak için Tanrı Misafirdir kampanyası başlatmışlar, turizm sektöründe turiste doğrudan hizmet veren alt sektörlere bu motto kullanılarak eğitimler verilmişti.. Yani, ister otelde konaklayan bir turist olsun, ister evlere konuk olan bir yabancı, Hintliler bu anlayış doğrultusunda hareket ederek dünyanın en misafirperver toplumlarından biri olmuş.
Mumbai mi diyeceğiz Bombay mi?
Portekizliler yeni sömürge alanları bulmak umuduyla dünyanın bir ucundan kalkıp Hindistan’a geldiklerinde, şehrin konumunu beğenerek buraya Portekizce “iyi körfez’’ anlamına gelen ‘’Bom Bahia” ismini verirler. Bu isim daha sonra İngiliz sömürgesi haline ülkede İngilizceleştirilerek “Bombay” olur. 1995 yılına gelindiğinde ise, iktidarda bulunan Hint Milliyetçi eğilimli Bharatiya Janata Partisi (BJP), sömürge döneminin hatırası olan isimleri Hindi isimlerle değiştirir.. Böylelikle Bombay de, Hindi bir isim olan Mumbai’ye dönüşür. Yani şehrin bugünkü resmi adı Mumbai.
Hindistan’a yalnızca deniz yoluyla ulaşımın mümkün olduğu eski dönemlerde ilk ayak basılan yer Mumbai Limanı idi. Limana, İngiltere Kralı V. George’un 1911 yılındaki Hindistan ziyaretini ölümsüzleştirmek üzere 1924 tarihinde ismi Hindistan Kapısı olan bu bir kapı inşa edildi. Hindistan, 1948’de bağımsızlığını kazandıktan sonra, İngiliz sömürge birlikleri yine bu kapıdan ayrıldı.. Bizim meşhur Taj Hotel’in karşısında yer alan kapı, bugün şehrin en ünlü turistik destinasyonlarından biri olarak yoğun ilgi görüyor.
Gökyüzü Mavi Değil
Kahvaltı faslından sonra Ahmet Bey ve Hintli yerel rehberim Anna ile buluşuyoruz. Plana göre Mumbai’deki ilk günümüzde Elephanta Adası’ndaki Elephanta Mağaralarını gezeceğiz. Limandan biletlerimizi alıp bizi şehirden ortalama 1 saat uzaklıkta bulunan Elefanta Mağaralarına götürecek tekneye yerleşiyor ve yolculuk boyunca Ahmet Bey ile sohbet ediyoruz.. Mumbai’yi bir Türk gözüyle anlatan Ahmet Bey’in konuşurken istemsizce kafasını sağa sola sallaması, vücut dili ve İngilizce kelimeleri Hint aksanlı telaffuz etmesi dikkatimi çekiyor. Ahmet Bey Hintlileşmiş! 🙂 Üstelik buluşma saatimize geç kalması da bunun en belirgin göstergelerinden. :)‘’3 yıldır buradayım ancak hava kirliliğinden dolayı bir kez bile masmavi bir gök görmedim’’ diyor.. Ve aklıma Orhan Veli’nin şiirinde orayı burayı maviye boyayan Dalgacı Mahmut geliyor.. ’’ İşim gücüm budur benim/Gökyüzünü boyarım her sabah./Hepiniz uykudayken/Uyanır bakarsınız ki mavi.’’ Orhan Veli Mumbaili bir şair olarak dünyaya gelseydi, gökyüzü imgelemi nasıl olurdu acaba?
Teknemiz Arap Denizi’nin üzerinde, kıyıdan uzaklaşırken, Taj Hotel ve Hindistan Kapısı gri bir bulutun içinde gözden kayboluyor..
Devamı bir sonraki yazıda.. Sevgiyle kalın. 🙂

1 yorum
Begümcüğüm.
Hındistana varışımızı ve o gün yasadıklarımızı o kadar
güzel anlatmışsın ki o günü aynen yaşamış gibi oldum. Sana çok teşekkür ediyorum. Bizim gezginler derneğimizin dergisi yayınlanmaya başladı. Orhan hoca ile konuşayım. Oraya gezi yazılarını gönderebilirsin sanıyorum. Biz gezginler içın çok iyi olur. Sevgiler canım. Enteresan geziler ysparsan haberim olsun. Rehberliğin ve oda arkadaşin olarak gezmek benim için harika idi. Bu sene son olarak İzlandayı gezdim. Orası da harika idi.
Sevgiler canım.
Prof.dr. Esengün Yengin